28 Aralık 2014 Pazar

-29-

Bugün Pazar. çalışma hayatımın en zor günü. Sahadan çıkıp, oğluna, kapalı, rüzgar bile almayan sahada üşüyecek diye zorla tayt giydiren anneyi fırçaladıktan sonra, duşa girdim. Pazar antrenman duşu için hazırladığım 5 şarkılık listeyi başlattım. Soyundum ve duşa girdim. Sıcak suyu açtım ve vücudumdan akıp gidişini izledim ilk şarkıda. İkinci şarkı biraz daha hareketliydi. Eşlik ettim vücudumu yıkarken. Üçüncü şarkı başladığında tekrar suyun altındaydım ve bu sefer beyaz köpüklerin parmak uçlarıma inip kaybolmasını takip ediyordum. Listenin sonuna kadar devam ettim buna. Kurulanıp ıslak havluyu belime doladım. Bir sigara yaktım. Keyif yapmaya yeni başlamıştım ki telefonum çaldı. Telefonumun gelen aramalar için çalan müziği de hiç fena değildi. Uzun zamandır şarkıyı sonuna kadar dinlemediğimi fark ettim. Cevap vermeyip müziği dinledim. İlk defa ısrarla telefonumu çaldıran insanlara kızmamıştım. Bazı şeyleri düşünemiyorlardı. İlk üç çalıştan sonra telefonu açmıyorsa karşı taraf ısrar etmenin ikinci defa hatta üçüncü defa aramanın anlamı yoktu. Cevap alamadıklarında akıllarından ne geçiriyorlardı bu kadar ısrarlı arayacak merak ediyordum. Eğer cevap alamadıysan tekrar aramanın bir anlamı yoktu. Müsait değildir, görünce arayacaktır ya da seninle konuşmak istemiyordur. Ama o an mutluydum, Üçüncü defa uzun süredir sonuna kadar dinlemediğim bir şarkıyı dinlememe sebep olmuştu. Arayıp teşekkür etmeyi düşündüm ama gereksiz biriydi. Geri dönmedim. Üzerime bir şeyler giyip kendimi sokağa attım. Yorgunluğumu atacak bir yerler bulmalıydım. Otobüse binip menüsünde iyi yemek ve içki olan bir mekana gittim. İyiydi. Kalabalıktı ama iyiydi. Uzun süre oturdum. Yağmur almayan bir yerleri ve renkli koltukları vardı. İnsanlar kalburüstü, garsonlar oldukça havalıydı. Önümdeki karikatür dergisine göz attım. Eskisi kadar iyi eleştiremiyorlardı. Hava kararmıştı. Gecelerin uzun olduğu bir dönemdeydik ve bu en sevdiğim günlerdi.

Eski bir arkadaşım bir kitapçıda işe girmişti. Onun yanına uğrayıp kendime bir şeyler katacak bir kaç kitap bulabilirim diye geçirdim içimden. Bize bir şeyler katmasını beklediğimiz insanlar azalıyordu her geçen gün. Kitaplar çareydi. İyi bir kitaba başladığımda yerde para bulmuş kadar seviniyordum. Yürüyerek ulaştım şehrin sahaf ve kitap merkezine. Yağmur başlamıştı ama paltomun kafama geçirebileceğim bir eklentisi vardı. Uzun sohbet, gülüşmeler ve kahve sonrası kendimi kitapların arasına attım. Rafların arasında uzun süre gezindim. Bir kaç kitap iyi görünüyordu. Felsefe ve tarih. Topladım onları. Hiç bir konuda para mevzusunu konuşmazken kitap alırken neden pazarlık yapıyor olduğumu hala çözememiştim. Ucuza kapatmıştım. Bir kahve daha içip vedalaştım. Güzeldi. Durağa yürüdüm uzak değildi. Otobüse bindim ve biraz kestirmek için boş bir yer buldum. Orta yaşlı bakımlı bir kadının yanına oturdum. Çantamı bacaklarımın arasına sıkıştırıp kafamı cama yasladım. Neredeyse bir kaç durak sonra, kadın omzumu dürterek beni uyandırdı. İnmesi gerekiyordu. Bu kadar yorgun olduğumu düşünmemiştim. Eve vardığımda yatağım diğer her şeyden daha çekici gelmişti. Uzandım, elime bitiremediğim bir kitap alıp. Her zaman ki gibi kitabım kucağımda uyandım. Yorgunluğu hiç bir şey telafi edemiyordu, iyi bir duş ve uyku dışında.

Bugün sahada 7 yaşında bir çocuğa beni dinlemediği için kızmıştım. Çocuklar hiç bir şekilde kızılacak ya da şiddet gösterilecek varlıklar değildi. Çoğu neyi neden yaptığının bile farkında değilken. Tek amaçları biraz daha iyi vakit geçirmek ve eğlenmekti. Bense ona kızarken eğlenebileceği beş-altı dakikasını elinden almıştım. Onun iyiliği yada eğitimi açısından, yaptığımın gerekli olduğunu savunmam saçmaydı. O bir çocuktu ve en iyi yaptığı şey gülmekti. Hiç bir şeyi sorun etmeden sadece gülmek. Kendimi nasıl iyi biri sayabilirdim. Nasıl uyuyacaktım..

Hiç yorum yok: