13 Ekim 2010 Çarşamba

bir paranoya hikayesi

Bugün görmeye gidecektim onu. Acımıyordum ona. Haşmetli bir şefkat besliyordum sadece. Onu o odada yalnız ve çaresiz görmek canımı acıtıyordu. Saat neredeyse yediydi ve acele etmem gerekiyordu. Henüz on dakikalık daha yolum vardı ve bindiğim otobüsün şoförü kesinlikle koltuğunda değildi. Yaşamıyordu o anı. Sadece yılların verdiği bir alışkanlıkla elleri direksiyonda, ayakları da gaza basıyordu. Diğer arabalar zaten umurunda değildi. Hastahanenin iki ön sokağında indim ve içeriye doğru yürüdüm. Hava kararmaya başlıyordu. İçeri girdiğimde beni göğüsleri neredeyse olmayan bir kadın karşıladı. Acaba içine çorap dolduruyor mudur diye geçirdim içimden.
Bahçe biraz serindi ama orada beklemeliydim. Ziyaretçilerin odalara çıkmasına asla izin vermiyorlardı. Özellikle benim gibi birinin yukarı çıkması hiç sağlıklı değildi hastalar için..
Uyku haricinde genelde kitaplarla geçtiğini biliyordum zamanın ve yanımda bir kaç kitap getirmiştim. Tabi ki aykırı kitaplar. Büyük ihtimalle hastane yönetimine takılacaktır. Yemyeşil çam ağaçları akşamları bana hüzün verirdi. Çok değil 3-4 sene önce her yazım çam ağaçları altında geçerdi. Çam ağaları altında kahvaltı yapar, çam ağaçları altında uyur, çam ağaçları altında sevişirdim. Hatta çam ağaçları altında denize girerdim.
solgun görünüyordu yüzü. Hiç konuşmadan oturdu yanıma sakince, hiç bir şey söylemeden.
Nasıl gidiyor diye sordu bana şefkatle.
_iyiyim. Sen nasılsın? Burada her şey yolunda mı? Sana iyi bakıyorlar mı??
-Ne önemi var?
- Seni her gün ziyaret edebilmek için yakınlarda bir ev tuttum tek odalı. Artık her istediğinde gelebileceğim. Bir isteğin olursa beni arayabilirsin.
-Tek odalı evinde fahişenle rahat edebiliyor musun??
-Lütfen, böyle bir şey yok, hiç olmadı. Yine o paranoyalarına başladın. Biliyorsun bu yüzden buradasın.. Yemekler nasıl burada? Senden daha iyi yapamıyorlardır eminim ama idare et oldumu.
-Seni benim kadar mutlu edebiliyor mu, yatakta benim kadar iyimi söylesene.
-Lütfen yapma. Sana değer veriyorum biliyorsun. Telefonumu bırakayım evimin. İstediğin zaman beni arayabilirsin buradan. Ne zaman istersen.
Tam bu sırada uzun boylu iri bir adam geldi yanımıza, doktordu. Nasıl olduğumuzu yakında iyileşeceğini ve eski hayatımıza geri dönebileceğimizden bahsetti kısaca ve diğer hastalara bakmak için gitti. Bense hiç bir zaman eskisi gibi olmayacağını biliyordum.
-Beni sevdiğini söyle lütfen, buna ihtiyacım var.
-Seviyorum seni hemde tüm içtenliğimle, inan buna.
-İnanmıyorum. Sevseydin böyle olmazdı biliyorsun.
Telefonumu bir kağıda yazıp ayrıldım yanından. Arkamdan sesini duydum,
- Onu iyi beceriyor musun hı söylesene?
Hızlı adımlarla çıktım oradan. Canım fena halde sıkılmıştı. Eve gitmeden altılık bir efes ile biraz fıstık aldım. Yeni evime girdim ve biraları buzluğa attım. İçeride oturuyordu o güzel kadın. Patates yemeği yapmıştı. En sevdiğimden hemde. Yemekte hiç konuşmadım. Farkındaydı her şeyin. Üçüncü biramı içtikten sonra  nasılsın diye sorabildim ve daha sonra konuşmama izin vermedi. Her zaman olduğu gibi sıradan başladı gece. İnsanlar birbirleriyle besleniyordu ve bazen haklılar diyordum içimden.. Harika bir fiziği vardı. Yüzü ifadesizdi ama önemi yoktu o an için. Televizyonu kapatıp yatağa geçtik ve gün neredeyse bitmek üzereydi. Tam o anda telefon çalmaya başladı. Umursamadım ama çok fazla rahatsız ediciydi. Sevişirken telefon çalmasından nefret ederdim. Kalkıp baktım ve arayan oydu.
-Fahişenle güzel vakit geçiriyor musun seni ahlaksız yazar? Sevişiyormuydunuz yoksa. Tam ortasında mı aradım? Rahatsız ettiysem kapatabilirim.
- Bu saatte nasıl aramana izin verdiler senin, iyimisin??
Telefonu suratıma kapatmıştı. Sinirim çok fena halde bozulmuştu, kendimi hiç olmadığım kadar kötü hissediyordum. Dolaptan gidip bir bira daha açtım ve yarısını tek dikişte içtim. Yatağımdaki kadınının serzenişleri bile umrumda değildi.
-Devam etmek istermisin yoksa kendimi hallediceksin? diye sordu.
Ağlamaya başladım. Nasıl oluyordu da bu kadar haklı olabiliyordu diye düşündüm. Belkide onun yerinde ben olmalıydım. İnsanlar üzerinde kendi hayatımı oynuyordum. İnsanların ne yaşadıkları ne düşündükleri umrumda olmuyordu ve bunun kötü bir sonucunu görünce de kendimi öldürmek istiyordum..
Bütün gece içtim, sabah güneşi görene kadar. Artık hiç bir doğan güneş bu kadar etkili olmayacaktı hayatımda. Pürüzsüz bacaklarına kafamı koyup uyudum. Sadece rüyamda onun iyi olduğunu görmek istiyordum.

Hiç yorum yok: