28 Eylül 2010 Salı

soyunun bedeninizi, görelim ruhunuzu..

Kadınları çok iyi tanıyordum fakat bazıları olduklarından çok farklılardı. Yargılarında net olamıyorlardı. Bir şeyleri sorgularken bile başka birinin taklidini yapıyorlardı genelde. Sarhoştum kesinlikle ama ne yaptığımın farkındaydım da. Fakat kadınların bunca hatasına rağmen çok azının mantıklı düşünebiliyo olduklarına inanamıyordum. Duygularıyla, kendileriyle yanındaki insanlarla çelişen kadın tipi artık çok sıradanlaşmıştı. Bu yüzden kimseye tepki vermiyordum. Umrumda değildi insanların benim hakkımda ne düşündüğünün. Alışmıştım kendi içselliklerini saklayanlardan. Herkez bedenini geçirmişti üstüne ve kimsenin ruhunu göstermeye cesareti yoktu. İnadına yüzlerine vuruyordum insanların ama anlamamazlıktan gelen çoktu...

26 Eylül 2010 Pazar

teoman konseri

müzisyen sahneye çıkana kadar mekandaki en ahlaksız adam bendim. Ve bunu hiç belli etmiyordum. Yakınlardaysa eğer, her konserinde bulunur ve bağırarak şarkı söylerdim. Gecenin ne kadar karışık olacağını düşündüm bir kaç kadınla rastlaşınca. ..
....
Bir bira, bir bira daha ve her şey daha güzel gözüküyordu. Şarkılar, kadınlar, gitar çalan çıplak adam, keman, tuvaletin önünde para isteyen şişman kadın ve dahası.  O gece tanıştığım bir kadınla dans ediyordum ve bu kadar güzel bir kadınla dans etmeyeli gerçekten uzun zaman olmuştu. Sessiz, anlamlı bir bakış, güzel bir ten, tarzı ve sıcaklığıyla büyüleyiciydi. Neredeyse gece boyu dans ettik ve her defasında daha yakındık birbirimize. Kafasındaki kırmızı bant, pantolonu ve kırmızı badisi ile oldukça rahattı. 
İkili ilişkilerde arzuların daha çok derinleşmesini, asla kaybolmaması gerektiğini düşünürdüm. Eğer kadına karşı olan isteği en azından sabit tutabilirsen başarmışsın demektir. Eğlenceli, sarhoş bir gecede yanımdaki kadına, uyandığımızda sıcak bir kahve ve sigaranın senden daha değerli olabileceğini söylerdim hep. Ahlaksız olan bendim ama nedense kadınlar çoğu zaman bu riski göze alırlardı. Onları haklı buluyordum. Etrafımda ki bütün adamlar, sahnedekiler bile gecenin sonunda güzel bir kadının hayaliyle yaşıyorlardı. En azından ben bunu düşünmeyi bırakmıştım. Onlara gerçekleri söylerdim hep olabileceklerin en kötüsünü söylerdim. çünkü; bir kadının hissettiği acının tepkisinden korkardım, bir kadının neden aramıyorsun demesinden nefret ederdim ve illa bir şeylerin adının konması gerektiği saçmalığından da.
Oldukça iyi eğleniyorduk. Şarkılar insanları ele geçiriyordu resmen. Bu hiç de sağlıklı değildi. Bir kaç arkadaşla norveçte insanların neden intihar ettikleri üzerine konuştuk sahne arasında. . Dans etmeye devam ettim çilleri olan kadınla. Bizden daha önce oradan ayrıldı ve bir daha ki teoman konserine kadar kimseyle dans etmemeye karar verdim.



25 Eylül 2010 Cumartesi

ikili ilişkiler

İnsan ilişkileri doğru düzgün yürümüyordu nasılsa. İlk iki hafta herşey canlı gider sonra taraflar ilgilerini kaybederlerdi. Maskeleri düşer, gerçek yüzler görünmeye başlardı. Çatlaklar, bönler, kaçıklar, kinciler, saditsler, katiller ve cemaatçiler. Modern toplum kendi türünü yaratmıştı ve insanlar biribirleriyle besleniyorlardı! Ölümle düello gibiydi bir lağım çukurunda. Bir ikili ilişkiye umutla bakacağınız en uzun sürenin 1,5-2 yıl olduğu fikrindeydim.Aksi bir durum varsa eğer ortada bir sorun var demektir!
Gözleri o kadar büyüktü ki, bazen bütün dünyayı görebildiğini düşünüyordum. Eğlenirken ifadesizdi yüzü. Cebimde 20 kişilik bilet parası olmasına rağmen etraftan para toplamıştık konsere girebilmek için. Bu çok eğlenceliydi. Eğer yanımda güzel bir kadın varsa hareketlerime dikkat ederdim. Bu konuda hem cinsimden hiç memnun değildim. Yıllar önce bırakmıştım her güzel kadını potansiyel seks objesi olarak görmeyi ve sadece kendi eğlenceme bakıyordum. Zaten ikili ilişkiler konusunda kafamı yormuyordum  artık. 2-3 saatlik konser eğlencelerinin seksten daha zevkli olduğunu biliyordum. Eve gelip sıcak puğaça yedik. Teomanla vals yaptık ve gün bitmişti artık. Kudüslü kralı düşündümde 6 tane karısı vardı adamın ve kadınlarla ilgili konu kapanmıştı onun için. Benim için ise kadınlar konusunun ne zaman kapanacağını bilmiyordum. En azından şimdilik..

18 Eylül 2010 Cumartesi

gerçek

ya siyah olucaksın ya beyaz, gri olmucaksın hiç bir zaman
ya seviceksin ölesiye yada sevmiyorum diyeceksin
farklı mekanlarda farklı karakterlere bürünmüyeceksin,
erkeksen erkek, kadınsan kadın olacaksın!
sevişmek istiyorsan söyleyeceksin karşındakine,
iki kadeh içkiden medet umup, rezil olmayacaksın.
3 dakikalık zevk için arkadaşından olmayacaksın,
unutma ki en kötü arkadaşlıklar bile orgazmdan daha uzun süre zevk verir.
bir şeyleri içine attığın sürece gerçek değilsindir unutma
haykırmıyorsan eğer hislerini, bırak artık daha fazla yaşama!

13 Eylül 2010 Pazartesi

6'lık efes ve türk kahvesi.

birbirimizin aynısıydık ve birlikteyken de oldukça rahattık. Mesela sadece bir öpücük için yolda sadece arabaların olmaması yeterliydi. Yine o harika bacaklarını ortaya çıkaran bir etek giymişti ve bu yüzden üstüne ne giydiğine pek dikkat etmemiştim. Tam bir bacak fetişistiydim. Yıllarca arzuladığım bir kadın karşımda tüm güzelliğiyle türk kahvesi içiyordu. Gözlerinde tüm içtenliğini anlatan bir güzellik vardı. Fırsat buldukça kulağına eğilip, ne kadar albenili, çekici ve havalı bir kadın olduğunu söylüyordum ona. Çok güzel değildi aslında ama kahve içişinde bile bir hava vardı insanı kendisine bağlayan.
Yayalara yanan yeşil ışıkta yolun ortasında durup arabaların içindeki insanlara el sallıyorduk. Ahlak kurallarına karşıydım. İnsanın ne söylediği ne giydiği ne yaptığı sadece kendisini ilgilendirmeliydi. o ise toplumun belirlediği kurallara uymak zorunda hissediyordu kendini. Belkide bunun için yaşıyordu.
Tranvayın gelmesini beklerken yıllarca neden ayrı kaldığımızı düşündüm hep. Suçlu olduğum zamanlarda; nede olsa bir gün bitecekti derdim kendime. Ama bu sefer diyemedim, bitmeyedebilirdi. İkimizde yalnızdık ve iyi ki bir araya gelip lanet kaderlerimizi kıyaslamıyoruz dedim kendime. En güzel avuntumdu bu benim. Tranvayın son durağında inip en yakın dolmuş durağına yürüdük birlikte. Beni durduracağını bildiğim halde onu öpmek istedim orada, ama ya karşı koymazsa diye düşündüm birden. Ya karşı koymazsa bana, ne olacaktı? Bunu düşünmek başımı ağrıtmıştı. Keşke bir 6lık efesim olsaydı die geçirdim içimden. O zaman bir şeylerin sorumluluğunu almak daha kolay olabilirdi.. Minibüste omzunu başıma koydu ve çok kısa bir yolumuz vardı. Lanet dünya neden bu kadar küçüktü ki! Ertesi ve bir sonraki günde onunla buluşmak için işimi bırakabileceğimi düşündüm eve gidince. Bu sefer yanımda bir 6lık efes vardı ve bunu kolayca yapabilirdim..
O, hiç bir zaman arkadaşım olmadı benim. Aramızdaki ilişkinin adını koymak beni hep huzursuz ediyordu çünkü. Eğer bir sınır getirirsek hiç zevkli olmayacakmış gibi geliyordu ve poligamik yaşantım içinde bu gerekliydi sanırım. Masamda bira şişeleriyle sızacağımı düşündüm birden ve en yakından tanıdığım kadına iyi geceler dileyip sızdım.

12 Eylül 2010 Pazar

gri

poligamik yaşantım flörtlere dayanıyordu. Çok eşliliğe kesinlikle karşıydım fakat bir sevgili olarakta berbattım. Düzenli bir ilişkisi olan bir doktorla flört ediyordum ve en çok birlikte şarap içmekten zevk alıyorduk. Halbuki 2 senedir birlikte olduğu adamda idare ederdi. Sokakta yürüyor ve etrafta görünmekten korktuğu diğer doktorlara denk gelmemek için ara sokaklardan yürüyorduk. Kısa bir şort ve vucut hatlarını belli eden dar bir bady giymişti. ayağında roma terlikleri vardı. yüzünde neredeyse hiç makyaj yoktu. o kadar sevimli bir yüzü vardı ki makyaj yapsa sokakta birlikte yürünemeyecek kadar çirkin olabilirdi. Acele bir şekilde evinin karşı tarafındaki bir sitenin içinde bulunan parka indik ve şarabımızı açtık. Neşeli bir sohbetle şaraplarımızı yudumlarken ikimizden konuştuk sürekli. Daha ne kadar yürütebilecekti bu şekilde.. Ben yalnızdım belki ama kadının sevgilisi karşı apartmanda oturuyordu. Bunu düşündükçe bana yaklaşmaktan çekiniyordu. Halbuki proje bahanesiyle defalarca buluşmuştuk çimlerde, banklarda. Hatta sevgilisiyle bir çok seferde denk gelmiştik. Ama anlam veremediğim bir çekingenlik uzaklaştırıyordu onu benden.
Eğer sevgilim başka bir adamdan hoşlanıyor ve sırf ilişkisini tehlikeye atmamak beni üzmemek için o adamla birlikte olmuyorsa, bundan büyük rahatsızlık duyardım. Benimle birlikte olacağına onunla olmasını daha çok isterdim. Hatta böyle bir şeyi fark ettiysem, kadınıma  benimle değil onunla olması gerektiğini açıklardım. Ama, Her seferinde giderler ve her seferinde de geri dönerlerdi..
İkili ilişkilerde berbattım. Kadınlar ilişkinin sonlarına doğru beni karşılarına alıp 
''defalarca söylememe rağmen hep böyle davranıyorsun, bu çok rahatsız edici'' demelerine rağmen ben ilk defa duymuş
gibi '' cidden mi??'' diye cevap verirdim. Hep umarsız sevgili olmuşumdur.  Beter olan bendim. Eski sevgililerimin yüzleri aklıma geldiğinde bana söyledikleri berbat şeyler aklıma geliyordu. İlişkilerim hep karşı tarafın çabalarıyla ilerliyordu. Çünkü aşık değildim. Uzun zamandır da aşık olamıyordum. Tüm bu kötü huylarıma rağmen kadınların neden hala beni tercih ettiklerini düşünüyorum da; çevremdeki erkeklerin kadınlara yaklaşımları davranışları çok kötü. beni tercih etmeleri için çok daha fazla haklı gerekçeleri olduğunu düşünüyorum..

1 Eylül 2010 Çarşamba

otostop - 2 -

bir kadınla bir erkeğin birbirini aynı oranda sevebileceğine hiç bir zaman inanmazdım. Hep bir taraf daha az sevdiğinden, daha fedakar taraf acı çekerdi. Bu ilişkilerde yazısız bir kanun gibidir; aynı otobüslerde hamile kadınlara ve yaşlılara yerimizi vermek gibi. Boktan yazısız ama herkes tarafından bilinen bir gerçek..
sakin, gözleri çökmüş bir adam yolda kendisinin yaptığını söylediği evlerin önünde durup işçileriyle konuşuyordu ve adamın arabasının arkası açıktı. Keşke arkaya binseydik diye geçirdim içimden. Neredeyse 1 saat geçirmiştik kumlucanın çıkışına kadar. Yüksek bir tepeden geçerken beyaz rengin şehri nasıl ele geçirdiğine tanık olduk. Harika bir görüntüsü vardı seraların. İçimden tüm şehrin seralarda yaşıyo olabileceğini düşündüm. Serada uyku serada yemek serada seks. Bunu denemeliyim diye düşündüm. Sonra bir lüks araba daha; zengin görüntüsü ve tedirgin bakışları vardı adamın. Sanırım onu öldürüp organlarını satacağımızı geçiriyordu içinden. Büyük ihtimalle o bölgenin kaymakamı yada genç muhtarıydı. Bizi, 50 yaşlarında cadde üzerinde portakal satan bir adamın yanında bıraktı. Yukarıdan, sadece kadınların denize girebildiği bir koya bakıp portakallarımızı yedik. Çok lezzetliydi ve sadece 50 kuruş ödemiştik. Babasını yeni hastahaneden getiren bir gencin eski model arabasına bindik. Trajedi her yerdeydi.. Arkaya oturmuştum ve yaşlı, hasta bir adam yüzüme bakıyordu. İlk defa insan görmüş gibiydi. Belkide gerçekten böyleydi..
ön koltukta oturan yol arkadaşım, kadın olduğunu unutup, halinden memnun virajlı yolların sonundaki koyları izlerken, ben kaş ta içeceğimiz biraları düşünüyordum. Uzun bir yolculuktu ve değişik şivesiyle arabayı süren adam sürekli bir şeylerden bahsediyordu. Umrumda olmayan tek şey adamın neler söylediğiydi. Demrede inip kalacak bir yerler aramaya başladık. üç ya da dört saat sonra hava kararmaya başlayacaktı. Hala kalacak bir yerimiz yoktu. Kaşa sadece 1 saat yolumuz vardı ve oraya gitmeye karar verdik. Nede olsa hava kararsa da çadırımızı bir ağaç altına kurabilecektik. Otostop için yine en fazla 15 dk beklemiştik.
Güzel bir araba daha durdu ve arkadaşım nereye gideceğini sordu;
- Merhaba biz kaşa gitmek istiyoruz sizin ne tarafa yolculuk?
Arabadaki adam gözlerini sonuna kadar açıp bize bakarken şoyle dedi;
-Buyurun ben fethiyeye kadar gidiyorum isterseniz götürebilirim. dedi. Şaşkınlıkla kibarlık adamın suratında vals yapıyordu ve duyduğu cevap üzerine kibarlık terk etti adamın suratını;
-Fethiye mi?? Tamam olur oraya da gidebiliriz farketmez..!
Nura bakıp ciddi olmadığını anlamaya çalıştım ama bu imkansızdı.
Fethiye ye gidiyorduk...