25 Temmuz 2010 Pazar

çilekli dondurma

sağır edici motor sesleri penceremden içeriye giriyordu ve canım fena halde çilekli dondurma çekiyordu.halbuki hayatımda en son ne zaman çilekli dondurma yemiştim, yemişmiydim hiç bilmiyorum. ama istiyordum işte. 25 yaşında bakire bir kadının düzüşmeye can atması gibi bişeydi bu. ne olduğunu bilmiyor ama istiyordu.
saat sabah 3e yaklaşıyordu. bahisi son maçtan kaybetmiştim ve hayal kırıklığına uğramıştım. ne zaman uğramıyordu ki bana zaten..
bir mesaj, karşılık gelmeyeceğini düşünerek o çok istediğim, hayalini kurduğum dondurmayı yeme teklifini sunmuştu bana ve cevap verebileceğimi öğrenince teklifini geri çekeceğini biliyordum. ama yinede yazdım ona. zaten dondurma yenecek en yakın yer evimden 3km uzaktaydı ve ben çok yorgundum. toplum tarafından etik görülmeyen bir sürü şey vardı aramızda ama bunlar aslında çok doğaldı.mutluluk, ölüm, nefret ve aşk kadar hayal kırıklığı kadar hatta çilekli dondurma kadar gerçekti hepsi ama inkar ediyorduk işte. böylesi daha hoşumuza gidiyordu belkide.
içki göz kapaklarıma hakim olmuştu artık ve çilekli dondurma canım istiyordu. aramızda ki saygı çilekli dondurma istediğinden daha yoğundu bu gece. biraz sohbet ettikten sonra uyumaya karar verdi ve benim için de en yakın çilekli dondurma rüyamdaydı artık. gidip bir bira daha açtım ve yarısını içtim. sabah kalktığımda masamda bira şişelerini dizili görmek beni hep heycanlandırmıştır. güzel bir kadından, korku filmden hatta seksten bile heycanlıydı benim için. ama o gece çilekli dondurma için tam 1 hafta bira şişesi görmemeyi göze alabilirdim. böylece tanrıyla da aramı düzeltmiş olurdum az da olsa. 

23 Temmuz 2010 Cuma

dönme dolap ve sevgili





beyoğlunun en arka sokaklarında, kadere uzun süre maruz kalmış adamlar ve kadınlar
sahnede bir tabure elinde bir kağıt; Bukowskiden bir şiiir okuyordu beyaz saçlı adam!
ve şöyle bağırıyordu: '' bana bir efes getirin şişede olsun''. şiirine devam etti;
....
kadınım gitmişti
ve boş şişeler kanı çekilmiş cesetler gibi
sardı beni işe yaramazlıklarıyla;
güneş hala iyiydi ama,
ve ev sahibemin notu bükülmüş
hoş ve talepsiz sarmışlığında; şimdi gereken
iyi bir komedyendi, eski tarz bir şakacı
absürd acı üzerine şaka yapacak; acı absürddür
çünkü vardır, hepsi bu;
...
4 tane 5 liralık birayı bitirmiştim ve cebimde sadece evime dönebilmek için 30 liram kalmıştı. saate baktım henüz yeni gün başlamamıştı bile. orada bedava içki içmenin tek yolu çıkıp şiir okumaktır. ve sahnenin yanında elinde gitarla bekleyen çirkin adama gidip peçeteye yazılı olan adımı verdim. soğuk bir 120 lik biranın yolu sahneden geçer diyordum kendime. mekan tıka basa doluydu çoğu berduş görünümlü, 30 yaş üstü zengin adamlardı. yanlarında 5 biraya sevişen kadınlar vardı genç. her zamanki gibi yalnızdım. yalnız olmayı severdim ve yalnız kalmak istemeyen insanların yanında olmasını istediği insanlardan bir çıkarı olduğunu düşünürdüm hep. bu sebepten hep yalnızlığı, gerektiğinde yalnız bırakmayı seven insanlardı arkadaşlarım. uzun sürmedi adımın okunması ne okuyacağımı bilmiyordum. tabureye oturdum, kimse alkışlamadı. çoğunun haberi bile yoktu benden. önüme bir 30luk koydular. bende okumaya başladım, şiirin bşına kendimden bişeyler koyarak tabiki...
-aynı kadınla iki kez çıkmak aptallıktır
üst üste iki kez dönme dolaba binmiş gibi olursunuz
aynı manzara, oturduğunuz yer sadece en yukarıda olduğu zaman heycan..


tek jetonluk 3 tur ve aynı son..

hayatlarımızı mahvedecek hep bişeyler vardır
neyin veya kimin bizi önce bulduğuna bakar,
mahvolmaya hep hazırızdır.

mahvolmuş hayatlar olağandır
bilgeler için de ahmaklar için de.
ancak
o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda,
işte o zaman farkına varırız.
intaharların,
ayyaşların, hapisane
kuşlarının, uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin.
varoluşun, menekşeler kadar,
gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar
olağan bir parçası olduklarının...

bir kaç kadın 50 yaşında yalnız bir adam ve 2 masayı birleştirip sıradan bir doğumgünü kutlayan öğrenci grubundan başka kimse alkışlamadı. alkışlamalarınıda beklemiyordum amaç biraydı. ve tüm o alkışlayanlarda bunu biliyordu; amaç buz gibi biraydı ve ben çok mutluydum..

21 Temmuz 2010 Çarşamba

altı yaşında bir dahi

çalıştığım yerde bir dahiye rastladım..
kekeleyerek konuşuyor dünya umrunda değilmiş gibi davranıyordu
altı yaşında bir dahiydi. yanıma oturdu ve en sevdiği kahramanını anlatmaya başladı.
Çok mutluydu, gülümsüyordu. kahamanı uçabiliyor insanlara yardım ediyor hep sevdikleriyle birlikte mutlu bir hayat sürüyordu. lafını bitirdi ve bana şöyle dedi;
-hiç güzel değilmiş..
ney güzel değilmiş dedim..
-dünya!, hiç güzel değilmiş..
bunu ne kadar geç farkettiğimi düşündüm..
dünya hiç güzel değildi..

20 Temmuz 2010 Salı

eski zamanlarda bir bozuk saat

dört yıldır aynı gevşek duvar saatine bakıp duruyorum
üzerinde bir tür gümüş rengi toz birikti ve
buraya gelen kızlar temizlemeyecek kadar meşguller
ama bi önemi yok, zaten bende farkedemeyecek kadar meşguldüm,
saatin tozdan artık çalışmıyor olduğunu..

orus.bu!..

Cimri bir şarap doldururken bana şöyle dedi; ''Paran yoksa daha olayın farkına varamadan ya yaşlanırsın ya da ölürsün!'' Orus bu! O gece benimle yaşıyacak, düzüşücek eğlenicek ve gidecekti. Tüm hikaye biz doğmadan önce yazılmış ve defalarca oynanmıştı. Bu onun işiydi! Tamtakır bir mutfak dolabının ya da okula gittiğinde arkadaşları arasında mahçup olmaması gerektiğinin bir sonucuydu yatağımdaki kadın.. Sadece viskimi içip uyumak istiyordum. Benim bir gey olduğumu, kamışımın hiç bir işe yaramadığını düşünmesini o kadar çok istiyordum ki.. Orusbu bumuydu?! Bumuydu yani herşey..
Aradan uzun zaman geçmişti ve onun kadar temiz bir kadına çok ender rastlıyordum artık, ama türkçenin en kirli, aşağılayıcı sözcüğünü ona sıfat takmışlardı.. Taklitsiz bir gece, amacına uygun ve yiyecek bir lokma ekmek için..
Endişem çok kabaydı ve her geçen gün yeniliyordu kendini. Tarifi zor bir acı çekiyordum yaşadıklarımı ve o orusbuyu düşündükçe.. Ne kadar hak etmedikleri bir sıfatın içinde yaşıyorlar. Halbuki toplumun kabullendiği ne orosbuluklar göz ardı ediliyordu. Sevgilisinin yanında diğer flörtüne mesaj atanlar, görmesin diye telefonunu elletmeyenler, evdeyim diyip dışarda olanlar, erkek arkadaşına hep sert çıkışıp emir veren, erkeği bir şey diyince kaçanlar, kız arkadaşlarıyla sabahlara kadar içip erkekle uyanma ihtimaline, sarhoşken olabilir insanlık hali diyenler, flörtü yanındayken telefonda sevgilisiyle arkadaşıymış gibi konuşup başından def edenler, özgürlüğü bahane edip her daim daha iyisini arayanlar, ilgiye sürekli açık sevgilisi varken de birinden hoşlanabilenler, bla bla bla..
Acaba türk dil kurumu orusbu kelimesini yanlış kadınlar için mi kullanıyor..?!
Cevabı belli soruların yanıtını özneye bırakmayı hep sevmişimdir..
_ben bir orusbuymuşum, ben bir orusbuymyşum!
-ben yine orusbuymuşum, evet yine orusbuymuşum!

Aslında ne iyi olurdu şiimdi buralardan gitmek, ama kalmanında bir tadı var,
kendini afet zeki sanıp oyunlar çeviren kadınlar şimdi kirli dairelerinde aşk-ı memnu, kavak yelleri izleyip yeni oyunların senaryolarına doneler topluyorlar ve yüzlerinden bir gün önemli bir kişi olacaklarının sırıtışı hiç eksilmiyor.. Halbuki bir tezgahtar ya da simit satan birinden daha saygıdeğer olmuyacaklar, hep o bilindik cevap akıllarına gelicek:

_ben bir orusbuymuşum, ben bir orusbuymyşum ...

10 Temmuz 2010 Cumartesi

sevme ihtimali üzerine

bir kadının daha önce birini sevmiş olma ihtimalini düşünmek acı vericiydi benim için. Hep bundan kaçmak istemişimdir hayatım boyunca. Bir kadın bir erkekle 2-3 aydan fazla geçirmişse eğer, onunla yatmış olmak ihtimalini göz önünde bulundurur ve onunla güzel bir gelecek düşünemezdim. Bu şizofreniye yakın bir durumdu. Halbuki kendi hayatıma baktığımda daha fazla acı vardı bir kadın için. ve o kadında böyleydi işte; daha önce başka birini sevmiş olması çok olasıydı. Benim için üzüntü vesilesi oluyordu. Böyle bir şeyi düşünmek bile, zamanında başka birini sevmiş olması gururuma karşı sert bir tokattı benim için. Gerçi günün birinde benimle tanışacağını nerden bilebilirdi ki.. Ama yinede onun birine dokunmuş, öpmüş olması benim için aşağılayıcı bir durumdu. Çaklıt bunu düzeltemezdi işte.. Sorunda buradaydı. Her ne kadar şimdilerde yalnız olsada.. Zaten şimdilerde adamakıllı birilerini sevmek çok zor. Herkez izlediği dizinin baş rol kahramanına bürünmek için can atıyor. Ve bu ülkede kadınların yarısından fazlası aşk-ı memnu dizisini izliyor... Diğer çeyreği de umutsuz ev kadınları! İyiki umursamaz yaşıyorum..