31 Mayıs 2016 Salı

- 36 -

Dünyadaki diğer tüm canlılardan daha güçlü olduğunuzu hissettiğiniz bir zaman dilimi düşünün. Hiç bir şeyin size karşı koymasına müsade etmeyeceğiniz. Bunun yanında bir ağacın yapraklarını döktüğü için üzüldüğünüz bir zaman dilimi. Beş yaşında bir çocuğun gol sevincine ağlayabildiğiniz bir zaman dilimi. O kadar duyarlısınızdır ki, yolda gördüğünüz bir sokak köpeğinin o gün bir şey yeyip yemediğini düşünürsünüz gün boyu. Düşünmeye en çok ihtiyacınız olduğu anda, aklınızın onda olduğunu fark edersiniz. Ve bu size tüm dünyadaki insanların hissedebileceği heyecanın toplamından daha fazlasını hissettirir. O an en son aklınıza gelmesi gereken şeyin o olduğunu bildiğiniz anda asla düşünmekten vazgeçmezsiniz. Çok önemli bir toplantıda size sorduklarında '' Size sordum! Ne düşünüyorsunuz ?'' cevabı bellidir. ''Onu!''

Merak edersiniz, Ona öylece bakma şansını bulan insanları. Ne kadar şanslı olduklarını düşünürsünüz ama asla şikayet etmezsiniz. Hiç bir teknolojinin size sunmadığı bir his onu her istediğinizde gözlerinizin önüne getirir;

Gece yatağa girdiğinizde, çocukluğunuzda kurduğunuz güzel hayalleri tekrar kurmaya başlarsınız artık. Ne günün stresi, ne yorgunluk, ne baş ağrısı ne de yaşadıklarınız. Tanıdığınız bütün çocuklardan daha güzel bir dünya halay edip onu koyarsınız içine. Sizden daha iyi yaşasın diye. Uyumadan önce sürekli onu düşünürsünüz ki rüyanızda görebilesiniz diye. Alarm çaldığında ilk aklınıza onun gelmesi tuhaf gelmez bir süre sonra. Günün ilk gülümsemesini size o yaşatır. İlk cümleyi onun için toparlarsınız; '' Bu gece dünyadaki diğer tüm insanlardan daha güzel bir uyku çekmiştir umarım'' diye.


Ne yemek, ne uyku, ne su, ne de hava, yaşam için ihtiyacınız olan şeylere, aslında ihtiyacınız olmadığını fark edersiniz. Onu düşünmek yeterlidir. Beş saatlik yoğun, hareketli, her anını koşarak konuşarak geçirdiğiniz yorucu bir çalışmadan sonra, oturursunuz bir kaldırıma ve düşünmeye başlarsınız. Gözlerini getirirsiniz gözlerinizin karşısına, sesi kulaklarınızda, ayağa kalkıp sarılırsınız sımsıkı, cesaret edip elini tutarsınız karşınızda bir şeyler anlatırken size. Sadece bir kaç dakika yeter, tüm o bedensel ve ruhsal yorgunluk yerini, bir beş saat daha çalışabilecek harika bir hisse bırakmıştır. Tüm dünya böyle bir hissin nedenini araştırırken siz keşfi çoktan yapmışsınızdır;

Yolda yürürken adını adımlarsınız sık sık, İki heceli bir ismin ilk hecesini sağ ayakla, ikinci hecesini sol ayağınızın üzerinde söylersiniz. Ve bunu bir saatlik yürüyüşün tamamında yaparsınız, İnsanların size tuhaf baktıklarını umursamadan. Etrafınızda ki hiç bir şey ilginizi çekmez o an. Kulağınızda ki şarkının adı, gittiğiniz yer, yürüdüğünüz cadde onun ismidir artık. Yediğiniz yemekte onun tadı, içtiğiniz suda onun berraklığını görürsünüz. Güneşin bile sizi onun kadar ısıtamadığını, sabahın ayazında, kat kat giyinmenin bir fayda getirmeyeceğini bilirsiniz. Kendi kendinize gülümseyip O'nu düşünmeye başlarsınız..Hiç bir bilim adamının henüz keşfedemediği bir ısınma yönteminiz vardır artık sizin;

Yalnızlığa bayılırken, sabah onunla evden çıkar, gece onunla yatağa girersiniz. Günü sanki yanınızdaymış gibi yaşar, otobüse bindiğinizde bile iki kişilik ödersiniz.. İçtiğiniz çaydan bir tane daha söyler, karşınızdaki sandalyeyi kimsenin almasına izin vermezsiniz. Soranlara; '' birazdan gelecek'' der, gülümsersiniz. Canınız sigara çekse içmez, şarap şişesini, çok içtin demesin diye uzakta tutarsınız. Annenizle daha kibar konuşur, işinizde daha istekli olursunuz. Eve girince çorapları pijamanın üstüne çekmeyi bırakırsınız mesela. Gece yatağa girene kadar günlük kıyafetle oturur, gün aşırı duş aldığınız, arada sırada dişlerinizi fırçalamayı unuttuğunuz halde, hepsini gece uyumadan halledersiniz. Hiç bir öğretmenin, hiç bir eğitim anlayışının size kazandıramayacağı sorumluluk duygusunu kazanmanın yolunu biliyorsunuzdur artık. Aslında, her an sizi bir yerlerden izliyor olduğunu düşünmek ve ona göre yaşamaktır, adını koyamadığınız şey.


Karşımda öylece duruyordu ve gerçekten söylemek istediğim şeyleri anlatacak cesaretim yoktu. Durağa giden yol kısa hevesimi kıran çok şey vardı. Birlikte otobüse bindik ve her zamanki gibi sadece güldük. Yazmak en iyi yoldu.

''Bir çok konuda bencilim, herkes gibi. Bir tek sevgi konusunda kendimi pek düşünmem. Sevebiliyorsam cinsine, rengine bakmadan abartılı bir şekilde severim ve sevemeyeceğimi anladıysam hemen uzaklaşırım oradan. Ben seni çok sevdim. Duruşunu sevdim, gözlerini sevdim, gülüşünü sevdim, yaşamanı sevdim ve en önemlisi içindeki seni sevdim, gelecek planlarını sevdim. Asla bir kadının yüzüne sevgimi anlatmadım. Hep ilk onlar beni sevdi, ben eşlik ettim. Sen bir çok yönden iyi geldin bana.  Bu gözleri daha sık görmek istiyorum, daha sık yürümek istiyorum seninle ve daha sık konuşmak istiyorum. Kimseye anlatmadıklarımı sana anlatmak istiyorum. Hayatın içinden sıyrılıp birlikte küçük molalar verelim istiyorum, yaşamayı bırakıp salt eğlenebileceğimiz. Dans etmek istiyorum seninle, yayalara yanan yeşil ışıkta :) Sabaha kadar yanında hikayeler anlatıp, sen uyuduktan sonra uyumak istiyorum. Ben bunları anlatmasan eminim bir çoğunu fark etmeyecektin ya da her şeyin farkında olduğun için böylesin. Ama durum böyle. Bu duyduklarından sonra ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun diye sormayacağım. Sadece bil. Çünkü bu hisleri yaşayıp sana sıradan biriymissin gibi davranamazdım. Bir beklentim tabi ki var ama bunun seni rahatsız etmesinden korkuyorum. Her şeyi bir kenara bırakırsakta hayatımın bir köşesinde  arada sohbet edip iyi vakit geçirebildiğim biri olman bile inanılmaz heycan veriyor bana. Umarım seni dehşete düşürmemişimdir'' :)