15 Ağustos 2012 Çarşamba

Cadde üstünde bir ev

Etrafa fark ettirmeden bakıyordum gözlerine. Salt heyecan. Onunla konuştuğum zamanlarda daha sık nefes alıyorumdum. Göz göze geldiğimizde daha sık. Dudaklarını izliyor, kıvrımlarını ezberliyordum o konuşurken. Yanından ayrılırken bile bir sonraki buluşmanın hayalini kuruyordum. Neler yapacağımızı neler yaşayacağımızı düşünüyordum. Ayrıldığımızda, aklımda oynadığım yeni bir oyun vardı artık. Bir sonraki buluşmayı yaşıyordum. Saatlerce oturup neler konuşacağımızı diyalogluyordum. Elini tuttuğum anı, tenine yaklaştığımda hissettiğim heyecanı, onu öptüğümde nefesimin ritmini, o anda hissediyordum. Günün en anlamsız saatlerinde mesajlar atıyordum. Ne yapıyor, ne konuşuyor, ne düşünüyor, mutlumu, yoksa canını sıkan bir şeyler mi var, yürüyormu, yoksa sadece ayaktamı duruyor, gün içinde çok fazla yoruluyormu gibi sorular hep aklımdaydı ve genelde cevaplarını kendim veriyordum. Merakla düello gibiydi. Kazanırsa mesaj atıyordum ve bu sorulardan bir kaçını ona soruyordum. Eğer ben kazanırsam kendi verdiğim sıradan cevaplara kanıp başka şeyler düşünmeye çalışıyordum. Saf merak.
Evi cadde üzerinde ve evime çok yakındı. Varolmak için eşsiz bir fırsat. Çok az insan bu kadar şanslı olabiliyor. Bunu istemediğine emindim fakat günün her anında görebilme şansım vardı onu. Kapısını çalıp ona bir gül uzatıp gitmek bile kafi geliyordu çoğu zaman. Çocukken bi kılişe vardı; İnsan sevdiğine dokunamaz derlerdi. Aksine insan sadece sevdiğine dokunabilir. İnsanı heycanlandıran sadece sevdiğinin teni, kokusu olmalıdır. Başka birisinede aynı heyecanla dokunabiliyorsan bi sorun var demektir.
Açlık ve yaşanmamışlığı sevgiyle karıştırmak en büyük ahmaklıktı günümüzde. Ne kadar çabuk tükkettiğimizin cevabıydı aslında bu. Halbuki saatler hızlı akarken, birbirimizi o denli ağır çekimde yaşamaktı sevgi. Çok az çiftin bunu becerebildiğini görmek beni rahatsız etmiyordu.
Bir kadını daha önce neden bana rastlamadığına pişman etmeyi seviyorum ben. aşk konusu sıradan. daha farklı birşeyler olması gerek. samimiyet ve dürüstlük gibi..
Yolun başı, daha kontağı çevirmeden gaza basmakla eş değer bi yaşanmışlık bu.
Bugünlerde evde durmak sıkıyor. Bunca yoğunluğun ve sıcağın arasında kendimi dışarda buluyorum sürekli.
İnsanların birbirlerine nasıl davrandıklarını, baktıklarını gözlemliyorum. Hastalıklı, kanserli bir hücre gibi çoğu. Dürüst değiller ve gerçekte ne istediklerini söyleyemeyecek kadar korkaklar.
Alışılageldik ve öğretilmiş hayatlar yaşamaya devam ediyorlar.
Ben çok daha farklısını hayal ediyorum..


Hiç yorum yok: