7 Haziran 2010 Pazartesi

karpuz

O gece pencereler açıldı,
tavandan aşağıya teneke bir tanrının
teri damlıyordu,
bende oturmuş bir karpuz yiyordum.
rengi yapay bir kırmızı
suyu yavaşça akan paslı göz yaşları gibiydi
ve çekirdekleri tükürüyordum
bazı çekirdekleri de yutuyordum
devamlı düşünüyordum
ben bir ahmağım!
bu karpuzu yiyecek kadar,
ama yinede yemeye
devam ettim.
hayat beni kandırıyordu güzellikleriyle
ve güzel kadınlarda böyleydi
güzel vucudlu kadınlar.
aynı karpuzun tasviri gibiydiler.
yavaşça oksitlenen güzel şekilli demir çubuklar..
paslı sevişmelere dayatılmış bir ilişkinin çekirdekleri vardı,
ve hepsini tükürüyordum!
Bu arada güneşte kürek çekmekten dolayı ayaklarım yanmıştı ve uzun kaşıntılar sonucu bugun soyulmaya başladı. Çok ilginçti, tarak kemiklerimin üzerindeki deriyi soyduktan sonra önüme bir dünya haritası alıp, şeklinin hangi ülkeye benzediğini bulmaya çalıştım. Hatta ufak rütüşlerle gitmek istediğim ülkelerin haritadaki sınırlarını belirliyordum. Bu harikaydı; sağ ayağımda japonya, sol ayağımda kanada. Evlerin kapılarının hep açık olduğu ülke, kanada. cehennemin sağ, cennetin sol yanı!

Hiç yorum yok: