16 Mayıs 2012 Çarşamba

Şans

Telefon çaldı. Hiç bir neden beni yerimden kaldıramaz diye düşünürken, neden O arayınca böyle davranıyorum diye geçirdim içimden, gömleğimi ütülerken. Çok kısa bir süre içinde buluştuk. Yürüdük uzunca. Sohbet ettik. Arkadaşlık ilişkilerine nazaran ikili ilişkiler konusunda kötüydü. Kendine bir şeyler kattığı, öğrendiği konusunda bile yanlış düşünüyordu. Bir insana şans vermenin onu aşağılamak olduğu düşüncesinin mantıklı açıklaması çok netti. Ben senin kadar istemiyorum, senin kadar sevmiyorum, hatta hoşlanmıyorum, bir şeyler hissetmiyorum fakat bir deneyelim. Doğum gününde gelen hediyeyi beğenmediğin halde giymek zorunda olmak gibi bir şey. Eğer istemiyorsan güçlü duygular yoksa boşa zaman kaybıdır her şey. Çekilmez. Neredeyse lise yıllarımın ilk çeyreğinde tanışmıştım gittiğimiz mekanla. Çok eskiydi. Terasa oturup bulutları izledik uzun süre. Zaman çok nadir hızlı geçiyordu. O nadir anlardan biriydi o gün. Gece 24'e kadar birlikteydik halbuki. Bütün günü o terasta geçirmeyi hayal ettim. Ama kurallar önceden konmuştu. Bir çok şeye katlanıp, bir daha bu şekilde görüşemeyeceğimizi düşünerek geçirdim saatleri. Gecenin sonuydu, güneş battıktan sonraki en güzel an. Çabuk bitti. Bir insana ikili ilişkiler konusunda şans tanımayın. Gerçekten istiyorsanız yaşayın. Acaba elini tutunca ne hissedicem diye tutmayın bir eli, içinizden geliyorsa tutun. Öpmek istiyorsanız öpün onu, karşınızdaki insan istiyorsa değil.Başka bir neden girmesin aranıza duygulardan başka. Samimiyetsizliğin sınırlarını daha fazla genişletmenin gereği yok. İnsanı ne hissettiğini bilmez, duygusuz, başı boş ilişkiler içine sokan bu haksızlığa, karşınızdaki üzülecek diye katlanmayın. Kendinize değer verin, daha mutlu olursunuz. Yalnızlık, hislerinizden emin olmadığınız bir ilişkiden, tahmin edemeyeceğiniz kadar daha zevklidir.

Hiç yorum yok: