5 Nisan 2011 Salı

Barış

matkap sesiyle uyandım. kendimi temiz hissediyordum. yıkandığımdan değil, sabahın köründeki matkaba basan o parmağı sahibinin kıçına sokmadığım için. çok iyi bir adamdım ben. uyandığımda kahve içmem bile iyi bir insan olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. uzun süre devam etti ses. sağa ve sola döndüm defalarca, hatta sesin geldiği yöne doğru bakarak uyumaya çalıştım, olmadı. saat neredeyse on olmuştu ve matkap yüzünden kavga etmek için çok geç bir saatti.
Barışı düşündüm, acaba oda sabahın sekizinde matkabın düğmesine basan parmağı sahibinin kıçına sokmayı düşünmüşmüydü? Peki ya sevdiği kadına dokunan o parmakları? Hem de sevgisizce, hırs ve sahip olma isteği uğruna dokunan o parmakları. Sanmıyorum. Sevginin bu olmadığını biliyordur. Hatta istedikleri kadar sevişsinler umurumda değil diyordur. Yüzünde sebebini anlamadığı, anlamsız bir gülümsemeye sebep olmam yeter diyordur. Hatta iyi olduğunu bilmem yeter diyordur eminim. Arada sırada bana mesaj atsa, sade bir kahve içmek için buluşsak, sohbet etsek yeterli diyordur. En sevdiğimiz şarkıda dans edemesek de olur mesela. Elini tutmak istiyordur kesinlikle ama yürürken omzunun omzuna değmesinden acayip haz alıyordur. Sevgilisine bira ısmarlasın diye cebindeki son parayı verebilir Barış.  Hatta, '' sen mutluysan sorun yok, beni boşver'' der çoğu zaman bilirim. Çünkü bu tür duyguların beklentisi yoktur, yaşar insan hayatını ama, ruhu başka yerdedir.
Seviyorum bu çocuğu ben, çok benziyoruz tıpa-tıp aynıyız hatta. Ne hissediğini ne düşündüğünü biliyorum; hayatlarına sıçıyorlar ve biz temizliyoruz...
Erdemliyiz biz. O adamların hiç sahip olamayacakları türden bir erdem.

Hiç yorum yok: